15 Temmuz 2018 Pazar

İnsanlığı Düşünmek , Yeraltı Demiryolu ( Underground Railroad - Colson Whitehead )


2017 yılının en iyi kitapları arasında gösterilen ve  Pulitzer Ödülü gibi birçok ödül ve övgü almış bir kitabı her zamanki gibi raflardan indikten sonra elime alma hevesini duydum. Herkes okurken sanki gereken önemi veremeyecekmiş ya da asıl dikkat etmem gereken noktaları atlayacakmışım gibi geliyor.


Okuma ve burada sizlerle paylaşma nedenime gelince, daha önce Rüzgar Gibi Geçti, Gazap Üzümleri, Bülbülü Öldürmek, Muhteşem Gatsby, Malcom X gibi 20. yy başlarında Amerikan toplumunun portresini çizen kitaplar okumama rağmen yaşanılan sorunların temel kaynağı, kapitalizmin ve köle ticareti ilişkisinin toplumdaki yaşantıya yansıması ve başlangıcına dair pek fazla bilgi sahibi olmamam. Belki de içlerinizden bazıları diyecek, "Ya arkadaş iyi de bu kitapta bunların hepsinin olduğunu okumadan nasıl seçtin de anladın." 

Colson Whitehead
Şimdi izninizle bunu diyen arkadaşlara yanıt vermek istiyorum, Yeraltı Demiyolu başlığını okuyunca aklınızdan geçen ve kitabı alıp 1. sayfasını çevirdiğinizde  yeraltı demiryolunun aslında kölelerin bir yerden bir yere kaçarken kullandıkları gizli geçit ve yolları sembolize ettiğini öğrenmek, düşündüğüm şey ile kıyasla bambaşka bir olayı anlatması beni şaşırttı. Bununla birlikte zenci(ırkçı bir yaklaşım değil benimki bu arada) olmasına rağmen yazarın adının Whitehead olması da kitabın ilginç ve kaydadeğer olacağını düşünmeme yol açtı ve böylece okuma maceramıza başlamış olduk. 

Hepimiz Amerikan filmlerinden ya da günlük hayattan Yankee, Güneyli, Kuzeyli, Cumhuriyetçiler, Demokratlar sözcüklerini duymuşuzdur. Toplum olarak ta ezilene ayrı bir değer verdiğimizden zenci kardeşlerimizin bizdeki yeri de ayrı olmuştur. Keşfedilmesinden sonra Amerika, Avrupa'da kendine yeni hayat arayan insanlar, kanun kaçakları, dışlananlar, zengin olma hayali peşinde olanlar, maceraperestlerin ilk durağı olmuş, orada yaşayan kızılderili halktan üstün olduklarını iddia ederek o topraklarda hak bulmuş ve yerleşmişlerdir. Bu hakkı onlara kim verdi derseniz güçlü olan her zaman haklıdır prensibini unutmuş olacaksınız.


Yerleşim tamamlanıp insanlar toprak sahibi olduktan sonra Afrika'dan getirilen kölelerle bu toprağı işlemeye, kazmaya ve kazanmaya başlamışlardır. Özellikle pamuğun hayatlarına girmesiyle kurdukları plantasyonlardan sonra kitap devreye giriyor. Amerikan sinemasının ya da meşhur edebiyatçıların pas geçtiği  hikayeleri, acıyı, çileyi, duyguyu olabildiğince açık bir dille anlatıyor. Bana okurken gerçek hayatlardan alıntı hikayelerin toplanmış hali gibi hissettirdi, o denli canlı karakterler sunuyor size... Şunu beklemeyin ama sakın "burada ne söz etmiş", "şunun da altını çizeyim" gibi edebi bir anlatım yok, fakat kitap oldukça sade ve akıcı bir üslupla ilerliyor.

Bu arada yine de ben altını çizdiğim ve ilgimi çeken birkaç kısımdan bahsedeceğim; 

- Beyazlar zencileri insan olarak görmüyor ama sağlık bilimi için kadavra gerektiğinde zenci kadavraları kesip insan ırkını keşfetmeye çalışıyor. "Siyahlar ölünce insana dönüşüyordu. Ancak ozaman eşitlerdi beyaz adamla."

- İncil'de yer alan kölelik karşıtı ayetlere rağmen zencilere o ayetlerin beyaz köleleri kastettiği telkini yapılarak, zenci kölelerin itaatkar olması isteniyor.

- Bir yerde Kuzey'in insanının merhametli olduğundan bahsediyor ve şöyle devam ediyor; "Merhametli derken, insanı hemen öldürmediklerini kastediyordu. Güney'in bir farkı varsa, o da zencileri öldürmek konusunda sabırlı olmamasıydı."


-İlerleyen bölümlerde zencilerin bir araya gelerek bişeyler başarabilecekleri bir an ortaya çıkıyor, ama beyazlar tarafından bu engelleniyor. Buradaki cümle çok doğru tespit yalnızca zenciler değil tüm dünyadaki ezilen toplumlar için güçlü addettiğimiz malum ülkeler tarafından uygulanıyor. "Avrupa kabileleri böyle yapar, kontrol edemedikleri şeyi yok ederler."

Kitapta yaşanan o kadar acı olay varki bunlara burada değinip insanlığımızı düşündürmek istemiyorum, okurken buna bol bol zamanınız olacak. Yalnızca koyduğum son 3 fotoğrafta bile nasıl bir yaşantıya sahip olabilecekleri kafanızda canlanıyor. Okuyanlar ise insanın kendi sınırlarını kendilerinin çizdiği ve bu sınırları inandıkları bir yalan veya gerçek olmayan bir haberle bile nasıl aşacaklarını anlayacak.

Amerika'da halen yaşanan zenci-beyaz çatışmasının kaynağını, çıkış noktasını biraz olsun anlamak ve bir temele oturtmak için okumanız gereken ve gerçekten hiç de abartı olmayan çağdaş edebiyat klasikleri arasına şimdiden adını yazdırmış bir kitap.

İyi okumalar dilerim.